Hayatınız ne kadar ilginç? Ya da soruyu şu şekilde mi sormalıyım; hayatınız ne kadar daha ilginçleşebilir? Gün içerisinde yaptığınız seçimler sizin hayatınızı ne kadar etkileyebilir?
En önemlisi, hiç verdiğiniz karar için pişman oldunuz mu? Zamanı geri döndürmek istediniz mi?
Sorularımız çok; ama ne yazık ki bunların cevapları yok. Oyuncu kitleyiz biz, bunun farkındayız. Belki de birçok normal insandan daha geniş bir hayal gücümüz var. Fakat şunu da farkındayız ki, onca oyun arasında hepimiz, kendi zor oyunumuzun içerisinde mücadele ediyoruz. Herkesin kendi dünyasında savaş verdiği birçok şey var. Her seferinde sonuçlarına katlanmak zorundayız ve ne yazık ki geri dönüş yapamıyoruz.
Biz bu oyuna hayat diyoruz. Hayat. Grafiklerin harika olduğu, fakat hikaye zincirinin kişiye göre şekillendiği bir oyun bu. Zaman zaman FPS, zaman zaman RPG ve zaman zaman macera türüne hitap eden bir oyun bu hayat.
İlginç bir hayat. Hem de çok ilginç.
Zamanın kulu kölesi olmak...
Square Enix ve Dontnod'un bizlerle buluşturduğu harika yapım ile karşı karşıyayız. Macera türünün Telltale cephesinde hızla ilerlediği bu dönemde, Square Enix gibi ünlü firmaların da bu kulvara dahil olması bizleri mutlu ediyor. Beyond: Two Souls ile istediği Amerikan genç kız hikayesini yakalayamayan firma, bu sefer şansını Life Is Strange'te deniyor.
Nitekim çok da güzel yapıyor.
Benim videolarımı izleyenler ve yazılarımı okuyanlar bilir; deli gibi macera oyunu severim. Asla kaçırmam, hepsini teker teker oynarım. Life Is Strange'i uzun zamandır bekliyordum ve sonunda çıktığında bütün bir zamanımı bu oyuna ayırdım. Çok uzun değildi, fakat sürekli uzasın istedim. Oyun ilerledikçe içerisinde gelişen 'ilginç' olaylar bir anda beni sarmaya başladı, kısa bir süre sonra ise Max ile bütünleştim.
İşte günümüzde birçok oyun firmasının beceremediği bu olay; ana karakterle oyuncuyu bütünleştirmek. Zor bir olay, kabul ediyorum. Öyle bir tema üzerine, öyle bir hikaye zinciri kurulmalı ve buna öyle bir karakter inşa edilmeli ki, oyuncu hiçbir zaman oyun içerisinde yalnız olduğunu düşünmesin. Nitekim Dontnod ve Square Enix, Life Is Strange'te bunu başarmış; hatta bana kalırsa ilk amaçladıkları şey bu olmuş.
Peki ya nedir bu Life Is Strange'i özel kılan şey?
İsminden de anladığımız gibi, çok ama çok 'ilginç' bir hikayenin içerisine alıyor oyun bizleri. Diğer macera oyunlarının yanında günlük, gerçek bir hikayenin üzerine apokaliptik tarzı bir atmosfer uyduran Dontnod, Max adlı küçük bir kızın başından geçenleri konu almış. Ufak boylu, tatlı ve utangaç kızımız, Blackwell Academy adlı bir okulda fotoğrafçılık okuyor ve bu konuda çok özel yetenekleri var.
Peki ya sadece bu kadar mı? Tabii ki de hayır. Max, yaşadığı bir olay sırasında zamanı geri çevirebildiğini öğreniyor ve bunun üzerinde ustalaşmaya başlıyor. Daha sonra hayatını bunun üzerine kurmaya başlayan küçük kızımızın başına gelmeyen kalmıyor.
İşin en güzel yanı, seçimlerimizin sonuçları olduğu bu tarz bir oyunda zamanı geri alabilmenin ana hikaye olması. İstediğimiz an zamanı geri alabiliyoruz ve seçtiğimiz tercihi belki 10, belki 20, belki de 30 kez değiştirebiliyoruz. Her seferinde de Max aklındaki düşünceleri söylüyor ve kararlarımızı ona göre değiştirebiliyoruz. Küçük kızımızın okul hayatını tehlikeye de sokabiliyoruz, arkadaşlıklarını da bitirebiliyoruz.
En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir!
Oyun içerisinde tek bir hikaye yok. Elbet ana hikayemiz mevcut, fakat oyunun içerisinde bir sürü yan etkileşim de bulunarak ilerleyen zamanlardaki küçücük olayları bile etkileyebiliyoruz. Örneğin bir odada flash sürücüsü ararken, kapıda yazılı olan bir yazıyı silip, arkadaşımızla dalga geçilmesini önleyebiliyoruz. Bu size o an bir şey ifade etmiyor, fakat ilerde yardımı dokunabiliyor.
Olması gereken de bu zaten; etkileşim. Telltale'ın macera oyunlarının da bana göre öğrenmesi gereken şey bu. Oyun içerisinde yapmamız gereken asıl şeyin dışında 30 tane daha etkileşim yapabileceğimiz şeyin olması, oyunu daha oynanabilir ve sürükleyici kılıyor. Görev içerisinde yarım saatimizi bile boş boş dolaşarak harcayabiliyoruz; nitekim bu bize boşluk hissi vermiyor.
Firmayı özellikle bu tarz bir hava yaratabildiği için teşekkür etmek istiyorum. Havanın etmenlerinden birinin de harika çizim grafiklerin olması, oyunumuzun puanını biraz daha artırıyor. Bol renkli, aynı zamanda gerçekçi, aynı zamanda hafif çizimlerin yer aldığı Life Is Strange, asla göz yormayan, harika grafiklere sahip. Olması gerekenin bu olduğunu gösteriyor gibi sanki.
Her zaman olması gerekenin bu olduğunu iletiyor sanki.
Fakat bunun yanında üzüldüğüm bir durum var; hatta şaşırdığım. Max ile kısa zamanda bütünleşebildim, bu kesit tamam. Fakat ne yazık ki oyunda biraz olsun estetik problemi var. Bazı karakterlerin ruhu resmen yok gibi; oyunda boşu boşuna yer alıyorlar gibi. Bu yüzden çoğu yan görevi kaçırdım, onlarla ilgilenmediğim için. Dudak hareketleri çok basit, bakışlar çok durağan görünüyor. Karakterlerin konudan uzak olduğu çok belli.
Ama neden Max ile çok rahat bütünleşebiliyoruz. Bu sözü çok kullandım, çünkü karakterin oyuncuya hitap etmesi önemli bir şey. Estetik konusu bir eksi, evet. Fakat oyunun tamamı, bunu bir şekilde kapatıyor.
Grafikler diğer oyunlara göre ahım şahım değil elbet; ama kendi tarzına has bir hava yaratıyor ve daha güzel olmasına gerek yok diyorsunuz.
Peki ya bu ilerleyişi hangi tondan yaşıyoruz? Amerikan genç kız kafası müziklerle bizlere bunu yaşatıyor Dontnod. Kötü değil, atmosfere uygun. Müzikler de güzel, ama bana hitap etmiyordu.
Bu inceleme için zamanı geri alsam mı?
Hayır, tabii ki de inceleme için zamanı geri almak istemezdim. Grafik ve müziklerden az bahsettim, çünkü oyunun asıl olayı sürükleyiciliği ve teması. Telltale'ın Life Is Strange'den öğreneceği birçok şey var. Karakterlere daha çok hayat vermek, etkileşimi artırmak ve mekanikleri daha da geliştirmek gibi. Life Is Strange, muazzam bir macera oyunu değil, fakat 'kesinlikle' deneyimlenmesi gereken bir macera.
Seçim yapabildiğimiz bir oyunda zamanı geri almak her ne kadar muazzam ise, Max'in hikayesi de o kadar ilgi çekici. Ben daha ne diyeyim.
Bir sonraki bölümünü efsane bir şekilde bekliyorum. Max de pek tatlı bir kız hocam ya. Aman aman.
0 yorum:
Yorum Gönder